An Application on Multi-Store Marketing System in Antalya Province

Davut Karaman

Abstract: The multi-level marketing system is widely applied in developed countries. In Turkey, it has started to be implemented as a pioneer in the 1990s and today has become a system that has been applied by many domestic companies have seen rapid growth. The aim of the study is to reveal the opportunities offered by the multilevel marketing systems to the entrepreneurs and the extent of their perception by the entrepreneurs. In addition, the sub-objectives of the study are the determination of the average earnings of the marketing network, the effect on employment, career opportunities and the reasons that lead individuals to multilevel marketing. For this purpose, the survey was applied to the entrepreneurs in the One More multi-level marketing system that entered the market as an indigenous company in recent years and the data obtained were analyzed.

Keywords: Marketing, Multilevel marketing, Network marketing.

Çok Katlı Pazarlama Sistemi Üzerine Antalya İlinde Bir Uygulama

Öz: Çok katlı pazarlama sistemi gelişmiş ülkelerde yaygın olarak uygulanmaktır. Türkiye’de ise öncü olarak 1990’lı yıllarda uygulanmaya başlamış ve hızlı bir gelişme göstererek günümüzde birçok yerli firma tarafından da uygulanan bir sistem haline gelmiştir. Çalışmanın amacı, çok katlı pazarlama sistemlerinin girişimcilerine sunduğu imkânları ve bunların girişimciler tarafından algılanma derecesini ortaya koymak olarak belirlenmiştir. Bunun yanı sıra, pazarlama ağının girişimcilerine sunduğu ortalama kazancı, istihdama etkisini, kariyer olanaklarını ve bireyleri çok katlı pazarlamaya yönlendiren sebeplerin tespiti çalışmanın alt amaçlarını oluşturmaktadır. Örneklem grubundan toplanan verilerle yapılan faktör analizi sonuçlarına göre katılımcıların verdikleri cevaplar Bireysellik ve Kişisel Katkı, Firma Katkısı, Firma Teşviki, Ürünler ve Sunulan İmkanlar ve Gelir olmak üzere beş boyut altında toplanmıştır. Geneli itibariyle bir ağ pazarlama sistemi olan One more istihdam ve ek gelir anlamında ekonomik faydalar sağlamaktadır. Sistemin sunduğu olanaklar, katılımcılar tarafından cezbedici bulunmaktadır.

Anahtar kelimeler: Pazarlama, Çok katlı pazarlama, Ağ pazarlama.

Davut Karaman
DOI: 10.29224/insanveinsan.468188
Year 6, Issue 21, Summer 2019


Tam metin / Full text
(Turkish)

888 Downloads


Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.

Conceptual Limits of Public Sphere

Mustafa Ali Minarlı

Abstract: The aim of this study is to outline the conceptual limits of public sphere that are commonly mentioned theme on social theory. What the public sphere comprise in phenomenologically, what type of functions it displays creates the main problematics of the enquiry. In this regard, this study first and foremost mentions on the works that gained the todays theoric meanings of public sphere. Hannah Arendt, Jürgen Habermas, Oskar Negt-Alexander Kluge, Richard Sennett and Nancy Fraser’s role in including this concept into political theory. Following, it has been questioned if the meaning of this concept in todays and previous history ever had any changes or not. In this direction the semantic roots and uses has been researched. Afterwards, the difference between public space and private space researched for publicity and pluralism established the founding qualities of the concept. In this work, at last, the relations between political space with politics and democracy was touched upon. This way, it is understood that this concept needs democracy as well as publicity and pluralism for phenomenological integrity.

Keywords: Public sphere, Democracy, Politics.

Kamusal Alanın Kavramsal Sınırları

Öz: Bu çalışmanın amacı çağdaş sosyal teoride sıklıkla değinilen bir tema olan kamusal alanın kavramsal sınırlarını ortaya çıkarmaktır. Kamusal alanın fenomenolojik olarak ihtiva ettiği öğelerin ne olduğu, nasıl bir işlev sergilediği incelemenin temel sorunsalını teşkil etmektedir. Bu bağlamda, çalışmada öncelikle kamusal alana günümüz anlamını kazandıran teorik çabalara değinilmiştir. Hannah Arendt, Jürgen Habermas, Oskar Negt-Alexander Kluge, Richard Sennett ve Nancy Fraser’in kavramın politika teorisine dahil olmasında oynadıkları rol incelenmiştir. Takiben, kavramın günümüz ve önceki tarihler arasında ihtiva ettiği anlamda herhangi bir değişiklik olup olmadığı sorgulanmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda kavramın semantik kökleri ve işlevsel nitelikleri araştırılmıştır. Daha sonra, kamusal alanın özel alandan farkları incelenerek aleniyet ve çoğulluğun kavramsal olarak kurucu nitelikler sergilediği tespit edilmiştir. Çalışmada, son olarak, kamusal alanın politika ve demokrasiyle ilişkisine değinilmiştir. Böylelikle, kavramın fenomenolojik bütünlüğü açısından aleniyet ve çoğulluğun yanı sıra politik bir telosa da gereksinim duyduğu anlaşılmıştır.

Anahtar kelimeler: Kamusal alan, Demokrasi, Siyasallık.

Mustafa Ali Minarlı
DOI: 10.29224/insanveinsan.471081
Year 6, Issue 21, Summer 2019


Tam metin / Full text
(Turkish)

1015 Downloads


Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.

Today’s Safranbolu Civil Architecture in Respect to Imitation of Traditional Architecture

Bülent Oral

Abstract: In this study, effect of traditional Safranbolu architecture’s style on new constructions built in modern period via example structures are aimed to be presented. Thus, the aspects affect today’s art understanding, factors reveal these aspects and effect of all these to modern art will be understandable. Especially after 2000, efforts of imitation to traditional patterns in newly constructed sites and resorts created new structural types of acchitecture and eclectic conceptions. Adheison to tradition in structures are dense on the front but it was not reflected indoors to this extend. Imitation to traditional structure in city is dense in Eski Çarşı, Kıranköy and Bağlarbaşı districts and abouts and the tendancy to this matter seems to increase. Historical Safranbolu city is the only urban protected area accepted as World Cultural Heritage by the UNESCO within the borders of our country. This situation made visible the orientation efforts between modern and traditional architecture.

Keywords: Safranbolu, Architecture, Modern, Traditional, Civil.

Geleneksel Mimariye Öykünme Bağlamında Günümüz Safranbolu Sivil Mimarisi

Öz: Bu çalışmada Safranbolu geleneksel mimari üslubunun günümüzde inşa edilmiş yapılara etkisini örnek yapılar eşliğinde ortaya koymak amaçlanmıştır. Böylece konu edilen çalışma bağlamında günümüz sanat yaklaşımlarını etkileyen unsurlar, bu unsurları ortaya çıkaran etkenler ile tüm bunların modern sanata etkisi açıklanmıştır. Kentte geleneksel dokuya öykünme özellikle Eski Çarşı, Kıranköy ve Bağlarbaşı Mahallesi’ne yakın ya da o bölgeye hâkim noktalarda yer alan mahallelerde yoğunlaşmış olup bu yöndeki eğilimin artarak devam ettiği görülmektedir. Tarihi Safranbolu kentinin ülkemiz sınırları içinde UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilen tek kentsel sit alanı olması Safranbolu’nun modern yapı uygulamalarında geleneksel yapıya öykünme ya da onu temsil edebilecek uygulamalar ile modern ve geleneksel mimari arasında uyum yakalama çabalarını görünür kılmıştır. Özellikle 2000 yılı ve sonrasında yeni inşa edilen siteler ve konaklama tesislerindeki geleneksel dokuya öykünme çabaları, modern dönemde inşa edilmiş binalarda geleneksel ögelerin mimariye seçmeci anlayışta taşındığı yapı tiplerini ortaya çıkarmıştır.

Anahtar kelimeler: Safranbolu, Mimari, Modern, Geleneksel, Sivil.

Bülent Oral
DOI: 10.29224/insanveinsan.526182
Year 6, Issue 21, Summer 2019


Tam metin / Full text
(Turkish)

1752 Downloads


Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.

In the context of Gramsci’s Theory of Hegemony the Representation of anti Nuclear Movement in Milliyet Daily (January 11, 1999-July 25, 2000)

Mehmet Özçağlayan / Filiz Yavuz Çakıcı

Abstract: Nuclear energy is a supra-governmental issue and a state policy. Therefore, although their political views were different, transitioning to nuclear energy by governments since the 1970s has been insisted. Contrarily, nuclear energy affects all people’s lives. Hence, the success of Turkey’s nuclear phase-in depends on the general public’s consent. To provide it, the media emerges as an institution reproducing the dominant discourse. The article, having a conceptual base from Gramsci’s theory of hegemony and using the discipline of Teun van Dijk’s Critical Discourse Analysis, focuses on the representation of the anti-nuclear movement in the Milliyet Daily between January 11, 1999, when Bülent Ecevit became the Prime Minister, and July 25, 2000, when the Akkuyu Nuclear Power Plant bid was cancelled; and in this process, it was evaluated whether the Milliyet Daily produced the dominant discourse on nuclear energy and how and how much it fulfilled its responsibility towards society.

Keywords: Hegemony, Critical discourse analysis, Nuclear energy, Anti-nuclear movement, Milliyet Daily.

Gramsci’nin Hegemonya Kuramı Bağlamında Nükleer Karşıtı Hareketin Milliyet Gazetesindeki Temsiliyeti (11 Ocak 1999-25 Temmuz 2000)

Öz: Nükleer enerji hükümetler üstü bir konu; bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla siyasi görüşleri farklı olsa da 1970’lerden itibaren hükümetler eliyle nükleer enerjiye geçiş sürecinde ısrar edilmiştir. Öte yandan nükleer enerji, başta yöre insanı olmak üzere tüm halkın yaşamını etkileyecek nitelikte bir konudur. Bu yüzden sürecin başarıya ulaşması, halkın, Türkiye’nin nükleer enerjiye geçişine rıza göstermesine bağlıdır. Medya ise halkın rızasını sağlamak için egemen söylemi yeniden ve yeniden üreterek yayan bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Kavramsal temelini Gramsci’nin hegemonya kuramının oluşturduğu bu makalede, Teun van Dijk’in Eleştirel Söylem Analizi disiplininden yararlanılarak, Bülent Ecevit’in başbakanlık koltuğuna oturduğu 11 Ocak 1999 ile Akkuyu nükleer santral ihalesini iptal ederek nükleer enerji konusunu rafa kaldırdığı 25 Temmuz 2000 tarihleri arasında, nükleer karşıtı hareketin Milliyet gazetesindeki temsiliyetine odaklanılmış ve bu süreçte, Milliyet gazetesinin nükleer enerjiyle ilgili egemen söylemi üretip üretmediği ve topluma karşı sorumluluğunu ne kadar ve nasıl yerine getirdiği değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Anahtar kelimeler: Hegemonya, Eleştirel söylem analizi, Nükleer enerji, Nükleer karşıtı hareket, Milliyet Gazetesi.

Mehmet Özçağlayan / Filiz Yavuz Çakıcı
DOI: 10.29224/insanveinsan.453020
Year 6, Issue 21, Summer 2019


Tam metin / Full text
(Turkish)

828 Downloads


Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.

Tax Irregularities in Diyarbekir Province (1742-1752): Some New Findings and Analysis Between 1742 and 1752 Diyarbakır Province Case

İbrahim Özgül

Abstract: This study aims to determine and reveal the irregularities occurring during the tax collection in Diyarbakir province between 1742-1754. In the study, data was obtained by examining Financial (Ahkam) Books on Diyarbakır province. Other sources regarding this subject were used as well. According to the study findings; conveying a lawsuit file for beneficiaries (public) to top authorities and administration against law enforcement, implication of the laws and faced injustices was easily possible. Furthermore, it was found that the authorities had to execute the complaints under the principles of law, justice and morality. There were regular publications and edicts including encouragements and warnings on justice issue. By registering the tax system in detail; the process and transactions were carried out in a healthy manner in this direction. It was concluded that some tax collection implications like high tax demand by officials during the tax collection were also observed.

Keywords: Diyarbakir, Ahkâm registers, Taxation, Eighteenth century.

1742-1754 Yıllarında Vergi Tahsilatındaki Usulsüzlüklere Dair Bazı Tespit, Teşhis ve Tahliller: Diyarbakır Vilayeti Örneği

Öz: Bu çalışmada Diyarbakır vilayetinde 1742-1754 yılları arasında vergi tahsilatı sırasında vuku bulan usulsüzlüklerin tespit edilerek ortaya konulması amaçlanmıştır. Araştırmada Diyarbakır Ahkâm defterleri ile bu konudaki diğer kaynaklardan istifade edilerek durum tespiti yapılmıştır. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre Osmanlı Devlet anlayışında kanun riayeti, kanunların uygulanışı, halkın karşılaştığı haksızlıkları üst mercilere ve idareye karşı dava açma hakkı olan reayanın rahatlıkla şikâyetlerde bulunabildiği görülmüştür. Ayrıca yetkililerin ise şikâyetleri kanun, adalet ve ahlak prensipleri bağlamında icra etme zorunda oldukları ve bu konularda sık sık adaletnameler ve fermanlar yayımlandığı tespit edilmiştir. Vergi sistemini ayrıntılı bir şekilde kayıt altına alarak bu doğrultuda iş ve işlemler sağlıklı bir şekilde yürütülmeye çalışılmıştır. Vergi tahsilatı sırasında görevlilerin fazla vergi alma yoluna gitmeleri gibi uygulamalara da rastlanıldığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anahtar kelimeler: Diyarbakır, Ahkâm defterleri, Vergi, XVIII. yüzyıl.

İbrahim Özgül
DOI: 10.29224/insanveinsan.516626
Year 6, Issue 21, Summer 2019


Tam metin / Full text
(Turkish)

939 Downloads


Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.

Music and Politics: Interactional Cooperation of Emotion and Thought

İrfan Paçacı

Abstract: Music is one of the areas in which the emotion and thought which have constituted the common cultural heritage of humanity that led to the development of “communion and interactive cooperation” and it is also a field of act uniting peace and freedom. However, music has functions that go beyond this function. Compliance, cooperation, harmony, reconciliation, cooperation of mind and emotion is a field of activity for keeping the common values, whereby material and meaning are produced together, and embodied as words and melodies. It has common features with politics, which is another social activity with these characteristics. Music and politics, which are among the requirements of the democratic society in contemporary states, have the potential to be two important catalysts in the development of society beyond forming a cultural indicator. Both are the areas in which the functional and cultural materials of cooperation and harmony are produced and brought into social life. The basic hypothesis of this study is that music and politics contribute positively to the survival and development of democracy.

Keywords: Music, Politics, Democracy, Interactional cooperation.

Müzik ve Siyaset: Duygu ve Düşüncenin Etkileşimsel İşbirliği

Öz: İnsanlığın ortak kültür mirasını oluşturan duygu ve düşüncenin “paylaşımcı ve etkileşimsel işbirliği”nin ortaya çıktığı alanlardan biri olarak müzik; barış ve özgürlüğün birleştiği bir faaliyet alanıdır. Ancak müzik bu işlevin de ötesine geçen işlevlere sahiptir. Uyum, işbirliği, ahenk, uzlaşı, aklın ve duygunun işbirliği, ortak değerleri yaşatmanın, madde ve mananın birlikte üretim yaptığı, söz ve ezgi olarak somutlaştığı bir faaliyet alanıdır. Bu özellikleri taşıyan diğer bir toplumsal faaliyet olan siyaset ile ortak özelliklere sahiptir. Siyaset hem birlikteliği hem de farklı olmayı ortaya koymanın mekanizmalarını ve değerlerini temsil etmektedir. Çağdaş devletlerde demokratik toplumun gerekleri arasında yer alan müzik ve siyaset kültürel bir gösterge oluşturmanın ötesinde toplumun gelişiminde iki önemli katalizör olma potansiyeline sahiptir. Her ikisi de işbirliği ve uyumun işlevsel ve kültürel malzemelerinin üretildiği ve toplumsal hayata kazandırıldığı alanlardır. Bu çalışmanın temel hipotezini; müzik ve siyasetin toplumu özgürlük ile besledikleri oranda demokrasinin yaşamasına ve gelişmesine pozitif katkı sağlayacakları yaklaşımı oluşturmaktadır.

Anahtar kelimeler: Müzik, Siyaset, Demokrasi, Etkileşimsel işbirliği.

İrfan Paçacı
DOI: 10.29224/insanveinsan.505323
Year 6, Issue 21, Summer 2019


Tam metin / Full text
(Turkish)

947 Downloads


Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.

Why We Need the Philosophy Of Law?

Murat Satıcı

Abstract: With an unquestioned look the perception of the law is limited to the legal and legal concepts, practices and concepts such as constitution-law-court-crime-punishment. This situation only raises the institutional, normative and judicial side of law and makes it difficult to ask the philosophical ancient questions that reveal the question of law and the need for the philosophy of law: What is the source of the law and the concepts of justice, right, and freedom? Secondly, what is the source or basis of the legitimacy of the law? Both the question and answer to these two ancient questions are up to the philosophy of law. In this study, the importance of the philosophy of law will be emphasized in the solution of the problems caused by the legalist paradigm which is dominant in the perception of the law. First, we will touch upon the intersection of law with the morality in the natural law tradition. Then, we will emphasize the dilemmas of legal positivism. Finally, we will seek the answer to the question of why we need a philosophy of law besides the science of law.

Keywords: Law, Legality, Justice, Philosophy of law, Philosophy of society.

Hukuk Felsefesine Neden İhtiyacımız Var?

Öz: Hukuka dair algı, ilk ve sorgulanmamış bir bakışla, sırasıyla anayasa-yasalar-mahkeme-suç-ceza gibi somut hukuksal metin, uygulama ve kavramlarla sınırlıdır. Bu durum, sadece hukukun kurumsal, normatif ve adli yanını öne çıkartır ve hukukla ilgili soruları ve hukuk felsefesine neden ihtiyaç duyulduğunu açığa çıkaran felsefi kadim soruları sormayı zorlaştırırlar: Hukukun ve içerdiği adalet, hak, özgürlük kavramlarının kaynağı nedir? İkinci olarak da hukukun meşruiyetinin kaynağı veya dayanağı nedir? Bu kadim iki sorunun hem sorulması hem de yanıtlanması, hukuk felsefesine düşer. Bu çalışmada hukukun algılanışında hakim olan yasalcı paradigmanın yol açtığı sorunların çözümünde hukuk felsefesinin önemi vurgulanacaktır. İlk olarak doğal hukuk geleneğinde hukukun ahlak ile olan kesişimine değineceğiz. Daha sonra hukuksal pozitivizmin açmazlarını vurgulayacağız. Son olarak hukuk biliminin yanında bir hukuk felsefesine neden ihtiyacımız olduğu sorusuna yanıt arayacağız.

Anahtar kelimeler: Hukuk, Yasallık, Adalet, Hukuk felsefesi, Toplum felsefesi.

Murat Satıcı
DOI: 10.29224/insanveinsan.518261
Year 6, Issue 21, Summer 2019


Tam metin / Full text
(Turkish)

1325 Downloads


Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.

The Evolution of Populism from the Second Constitutional Period to the Early Republican Era

Erkan Doğan

Abstract: The origins of Turkish populism can be extended back to the Second Constitutional Period. We can find the first formulations of this ideology in the writings of nationalist intellectuals like Ziya Gökalp and Yusuf Akçura. In this sense, it can be argued that the fate of populism in the Turkish context is determined by the history of Turkish nationalism from its early stages on. Populism was considered as one key constituting element of Turkish nationalism. With the incorporation of the idea of solidarism into the populist idiom via Durkheimian sociology by Gökalp, Turkish people were imagined as an unprivileged and classless nation. This legacy was also continued by the ruling elite of the early Republican period.

Keywords: Populism, Solidarism, Nationalism, Second Constitutional Period, Early Republican Era.

II. Meşrutiyet Döneminden Cumhuriyet’in Kuruluş Yıllarına Halkçılık Fikrinin Gelişimi

Öz: Türkiye’de halkçılığın kökenlerini II. Meşrutiyet dönemine kadar götürebilmemiz mümkündür. Bu ideolojinin ilk biçimlerini Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura gibi Türk milliyetçisi entelektüellerin yazılarında görebiliriz. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’de, halkçılığın bu erken dönem tarihinin kaderi Türk milliyetçiliğinin tarihi tarafından belirlenmiştir. Halkçılık, Türk milliyetçiliğini oluşturan ve besleyen önemli unsurlardan bir tanesidir. Dayanışma (tesanüt) kavramının Gökalp tarafından, Durkheim sosyolojisi yoluyla, halkçılığın söylemine katılmasıyla birlikte Türk halkı, imtiyazsız ve sınıfsız bir kitle olarak tahayyül edilmeye başlanmıştır. Bu miras erken Cumhuriyet döneminin yönetici elitleri tarafından devralınmıştır.

Anahtar kelimeler: Halkçılık, Dayanışma, Milliyetçilik, II. Meşrutiyet Dönemi, Erken Cumhuriyet Dönemi.

Erkan Doğan
DOI: 10.29224/insanveinsan.523292
Year 6, Issue 20, Spring 2019


Tam metin / Full text
(Turkish)

1148 Downloads


Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.

Relation between Army and Politics in Turkey and Ideological Origins of Military Coups

Mehmet Zeki Duman

Abstract: In view of the historical, social and ideological relations of army-politics and origins of these relations in Turkey, in addition to its determinant potency army identified itself with the state and positioned itself over the society politically and ideologically pioneered modernization, westernization and by Kemalism. The fact that Turkey is an army-nation state and its constitutional elements are usually made of military persona created an army which should be under the order of civil government to have a supra-political position by becoming a hegemonic power on the one hand and prevented the formation of a democratic, pluralistic and civilian society on the other hand. The way the army positions itself and defines itself at the constitutional level is one of the most important reasons for the frequent occurrence of clashes in Turkey and the inability of civilians to be powerful even if they are in power. This study aimed at disclosing the ideological origins of these causes and tries to answer the question “Why do military coups take place in Turkey?”.

Keywords: Military coups, Army-politics relation, State-nation culture, Democratization, State of law.

Türkiye’de Ordu-Siyaset İlişkileri ve Askeri Darbelerin İdeolojik Kökenleri

Öz: Türkiye’de ordu-siyaset ilişkileri ve bu ilişkilerin tarihsel, toplumsal ve ideolojik kökenlerine bakıldığında, iç ve dış politikadaki belirleyiciliği yanında, kendisini devletle özdeşleştirmiş, siyaseten toplumun üzerinde konumlandırmış, ideolojik açıdan modernleşmenin, batılılaşmanın ve Kemalizm’in öncülüğünü üstlenmiş olan bir ordu profiliyle karşılaşmaktayız. Türkiye’nin bir ordu-millet devleti olması ve kurucu unsurlarının genellikle askerlerden oluşması, bir yandan sivil iradenin emrinde olması gereken ordunun hegemonik bir güç haline gelerek siyaset üstü bir konuma gelmesine, diğer yandan demokratik, çoğulcu ve sivil bir yönetim anlayışının oluşmasına engel olmuştur. Ordunun anayasal düzeyde kendisini konumlandırma ve tanımlama biçimi, Türkiye’de darbelerin sıkça yaşanmasının ve sivillerin iktidar olsalar bile muktedir olamamalarının en önemli nedenidir. Bu nedenlerin ideolojik kökenlerine inmeyi amaçlayan bu çalışma, “Türkiye’de neden askeri darbeler olur?” sorusuna cevap vermeye çalışmaktadır.

Anahtar kelimeler: Askeri darbeler, Ordu-siyaset ilişkisi, Devlet-millet kültürü, Demokratikleşme, Hukuk devleti.

Mehmet Zeki Duman
DOI: 10.29224/insanveinsan.454066
Year 6, Issue 20, Spring 2019


Tam metin / Full text
(Turkish)

1300 Downloads


Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.

A Comparison of Female Roles in TV Series: The Cases of the “Paramparça” and “Medcezir” Series

Ebru Ağaoğlu Ercan / Nagihan Çakar Bikiç

Abstract: The aim of this study is to examine the examples of the reproduction of female roles attributed by society and to showing that the media presents sexist stereotypes about women and it reinforce their secondary position in patriarchal society. In this study, “Paramparça” series which reproduces the codes of the patriarchal structure and “Medcezir” series in terms of providing strong female representation were selected as samples. Starting from this point, the same broadcast period of the two series was selected; The arrays were analyzed in terms of scenario, discourse and image by qualitative data analysis method. The female characters of the two sequences were interpreted according to the feminist theory as a result of the data obtained. Why women are not represented in the series as a real form, how the male dominant discourse continues despite the female characters, how women are portrayed in this discourse, constitute the problems of the study. In terms of feminist theory, the perspectives of feminist writers such as Gülnur Savran Acar, Christine Delphy and Heidi Hartmann have been chosen.

Keywords: The series Paramparça, Woman, The series Medcezir.

Kadın Rollerinin Televizyon Dizilerinde Yer Alma Biçimlerine İlişkin Bir Karşılaştırma: Paramparça ve Medcezir Örneği

Öz: Bu çalışmanın amacı, kadına toplum tarafından atfedilen kadınlık rollerinin, diziler üzerinden yeniden üretilmesinin örneklerini incelemek ve medyanın kadınlarla ilgili cinsiyetçi stereotipler sunduğunu ve patriarkal toplumdaki ikincil konumlarını pekiştirdiğini ortaya koymaktır. Bu çalışmada, ataerkil yapıya ait kodları yeniden üreten “Paramparça” dizisi ve buna karşın güçlü kadın temsiline yer verişi açısından “Medcezir” dizisi örneklem olarak seçilmiştir. Bu noktadan hareketle örnekleme dahil edilen iki dizinin aynı yayın dönemine denk gelen sezonları seçilmiş; diziler nitel veri analizi yöntemiyle senaryo, söylem ve görüntü/gösterge açısından incelenmiş ve örnekleme dahil edilen iki dizinin kadın karakterleri elde edilen veriler ışığında karşılaştırma yapılarak, feminist kuram açısından yorumlanmıştır. Kadınların gerçek haliyle dizilerde neden temsil edilmediği, dizilerde yer alan kadın karakterlere rağmen, filmlerde erkek egemen söylemin nasıl devam ettirildiği, bu söylem içinde kadınların nasıl resmedildikleri ve gerçek yaşamdaki kadın deneyimlerinin dizilerde neden göz ardı edildiği çalışmanın sorunsalını oluşturmaktadır. Feminist teori açısından Gülnur Savran Acar, Christine Delphy, Heidi Hartmann gibi feminist yazarların bakış açıları ele alınmıştır.

Anahtar kelimeler: Medya, Kadın, Paramparça Dizisi, Medcezir Dizisi.

Ebru Ağaoğlu Ercan / Nagihan Çakar Bikiç
DOI: 10.29224/insanveinsan.483847
Year 6, Issue 20, Spring 2019


Tam metin / Full text

(Turkish)

1102 Downloads


Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.