Osmanlı Vakıflarının Tüzel Kişiliği Var mıydı?

Yakup Akkuş

Öz: Tüzel kişilik kavramı ve kurumu özü itibariyle Batı Avrupa Hukuku’na aittir. İslam ve Osmanlı vakıflarının tüzel kişiliği ise literatürde yeterince irdelenmiş değildir. Bu çalışmada, vakıfların vakfiyelerine göre yönetilmesi, mütevellileri yoluyla kendi gelir-giderlerini idare etmesi, davalı ve davacı olabilmesi, malvarlığına sahip olması, borçlu ve alacaklı olabilmesi gibi kriterler dikkate alınarak; genel anlamda Osmanlı vakıflarının, İslam Hukuku’na göre, tüzel kişiliğe sahip olduğu kabul edilmiştir. Ancak Osmanlı vakıflarının tüzel kişilikleri, devletin sıkı denetimi veya doğrudan yönetime müdahalesi sebebiyle, fiiliyatta Avrupa’daki muadillerine nazaran zayıf kalmaktadır. Bunların yanında, vakıfların tüzel kişilikleri tartışılırken vakıf türlerinin göz önüne alınması gerekir. Bilhassa bu konuya yoğunlaşan çalışmada, sultan vakıfları ile büyük çaplı vakıfların de facto tüzel kişiliklerinin, küçük çaplı vakıflar ile aile vakıflarının tüzel kişiliklerine kıyasla daha zayıf olduğu sonucuna varılmıştır. Mülhak vakıfların tüzel kişiliğinin olduğu; mütevellileri olmayan ve doğrudan Evkaf Nezareti tarafından yönetilen mazbut vakıfların ise tüzel kişiliklerinin olmadığı öne sürülmüştür. Ayrıca çalışmada, vakıfların tüzel kişiliği ile iktisadi gelişme arasındaki teorik ilişkiye değinilmiştir.

Anahtar kelimeler: Vakıf hukuku, Tüzel kişilik, Özerklik, Osmanlı vakıfları, Avrupa vakıfları.

Did Ottoman Waqfs have a Juristic Personality?

Abstract: The concept and institution of juristic personality is inherently owned by Western European Law. The juristic personality of the Islamic and Ottoman waqfs is not adequately examined in the literature. In this study, according to the Islamic Law, it is accepted that Ottoman waqfs have a juristic personality in general, taking into account the criteria such as managing waqfs according to their waqfiyyas, managing them with their own revenue-expenses, being a defendant-plaintiff and a debtor-creditor, and possessing assets. However, the juristic personality of the Ottoman waqfs is, in fact, weaker than the similar ones in Europe, due to strict control or direct intervention of the state in the waqf administration. Besides these, while the juristic personality of the waqfs are discussed, it is necessary to consider the types of the waqfs. For instance, de facto juristic personality of the sultanic waqfs and large waqfs are weaker than the juristic personality of small waqfs and family waqfs. In addition, mülhak waqfs” have a juristic personality, but mazbut waqfs” not. Because, none of mazbut waqfs” have own organ, and are administrated by Ministry of Awqaf. The study also addresses the theoretical relationship between the juristic personality of waqfs and economic development.

Keywords: Law of waqf, Juristic personality, Autonomy, Ottoman waqfs, European waqfs.

Yakup Akkuş
DOI: 10.29224/insanveinsan.446622
Yıl 6, Sayı 19, Kış 2019


Tam metin / Full text
(Türkçe)

[post-views]

6 Downloads


Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı-Gayriticari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Politik Argümantasyonun Temellendirilmesinde Ortak Kanaatlere Başvurma: Cumhur İttifakı Argümanlarına Yönelik Bir İnceleme

Osman Çalışkan

Öz: Bir argüman ister hukuk, ister felsefe isterse de politik sahada olsun belirli unsurların bir araya getirilmesiyle oluşur. Bu minvalde, asgari düzeyde her bir argüman, bir iddia ve o iddianın temellendirildiği gerekçe veya neden belirten ifadelerden meydana gelir. Ortaya atılan iddianın bir zemine/temele oturtulması ise çok farklı yollarla (bilimsel olgular, varsayımlar, değerler vb.) mümkündür. Fakat bunlardan bir tanesi, bu araştırmanın da konusu olan ortak kanaat, ya da antik ismiyle endoksadır. Bu araştırmadaysa, siyasal ikna için geliştirilmiş argümanların temellendirilmesi amacıyla ortak kanaatleri (toplum içinde genel kabul görmüş fikirler) kullanan argümanlar analiz edilmiştir. Argüman analizinde temel alınan model Alec Fisher’in genel argümantasyon çözümleme yöntemi olmuştur. Analiz için AK Parti ve MHP’nin Cumhur İttifakı kapsamında yaptığı miting konuşmaları kaynak alınmıştır. Konuşmalarından toplam yedi adet ortak kanaate dayalı argüman belirlenmiş ve analiz edilmiştir.

Anahtar kelimeler: Politik argümantasyon, Ortak kanaat, Endoksa, 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimi, 2018 Milletvekili Genel Seçimi.

Appealing Endoxa in Justification of Political Argumentation: A Study on the Arguments of People’s Alliance

Abstract: An argument is created by bringing together certain elements, whether in law, philosophy or the political sphere. In this respect, each argument consists of at least one claim and justification for that claim. It is possible to ground the claim in a very different ways such as scientific facts, assumptions, values etc. But one of them, the subject of this research is the common opinion, or endoxa with its ancient name. In this research, the arguments that use common opinions (generally accepted ideas) in the community have been analyzed in order to ground the arguments structured for political persuasion. The model used in the argument analysis was Alec Fisher’s general argumentation analysis method. The meeting speeches of the AK Party and MHP within the scope of the People’s Alliance were the source of the argumentation analysis. A total of seven arguments based on common opinion were determined and analyzed from the speeches.

Keywords: Political argumentation, Common opinion, Endoxa, Turkish Presidential Election of 2018, Turkish Parliamentary Election of 2018.

Osman Çalışkan
DOI: 10.29224/insanveinsan.462678
Yıl 6, Sayı 19, Kış 2019


Tam metin / Full text
(Türkçe)

[post-views]

9 Downloads


Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı-Gayriticari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Emek Göçü ve Uluslararası Çalışma Standartları: Emek Piyasası Açısından Bir Değerlendirme

İlknur Karaaslan / Abdulkadir Şenkal

Öz: Göç karmaşık bir süreçtir ve yönetişim, göçmen işçilerin korunması, kalkınma bağlantıları ve uluslararası işbirliği gibi başa çıkmak için pek çok boyutu vardır. İşgücü göçü aynı zamanda ücret farklılıkları, başka bir ülkeye yeniden yerleşmenin göreceli kolaylığı veya zorluğu ve destek ağlarının olmamasıyla da ilgilidir. Dünyada milyonlarca işçi (işgücü) iş bulmak, istihdam ve yaşam için daha iyi fırsatlar elde etmek amacıyla kendi ülkeleri içinde ve dışında seyahat etmektedir. ILO istatistiklerine göre, 2015 yılında 232 milyon işçinin uluslararası göçmen olduğu tahmin ediliyor. ILO tarafından, küreselleşme, demografik değişimler, çatışmalar ve iklim değişikliğinin, ülkeleri dışında istihdam ve güvenlik arayan işçilerin sayısını artıracağı öngörülüyor. Ekonomik küreselleşme, özellikle gelişmekte olan ülkelerde büyük bir işsizlik ve yoksulluk sorununun söz konusu olduğu yerlerde bu sayıyı artırmıştır.

Anahtar kelimeler: Emek göçü, Emek standartları, Küreselleşme.

Labour Migration and International Labour Standards: An Assessment in Terms of Labour Market

Öz: Migration is a complex process and has many dimensions to deal with, such as governance, the protection of migrant workers, development linkages and international cooperation. Labour migration is also related to wage differentials, the relative ease or difficulty of relocating to another country and the absence of support networks. In the world millions of workers (labour) are travelling within and outside their countries in order to get jobs, better opportunities of employment and life. According to the ILO statistics its estimated that 232 million workers are international migrants in 2015. It’s been foreseen by ILO that globalization, demographic shifts, conflicts and climate change will be increasing the number of workers who will be seeking employment and security outside their countries. The economic globalization has increased that number especially in the developing countries in where there is a huge problem of unemployment and poverty.

Anahtar kelimeler: Labour migration, Labour standards, Globalization.

İlknur Karaaslan / Abdulkadir Şenkal
DOI: 10.29224/insanveinsan.451924
Yıl 6, Sayı 19, Kış 2019


Tam metin / Full text
(İngilizce)

[post-views]

15 Downloads


Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı-Gayriticari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Türk Siyasal Hayatında Danışma Meclisi

Cengiz Sunay

Öz: Türkiye’deki siyasal hayata yön ve biçim verme noktasında tekrar ede gelen bir alışkanlık var. Normatif düzenlemeler yoluyla toplumsal hayatın çeşitli kesimlerindeki aktör ve bağlılarının yönlendirilebileceği doğrultusundaki peşin hüküm, her altüst oluş sonrasında yeni bir anayasal sistemin teşkiliyle sorunların çözüleceği istikametinde. 1982 Anayasasını yapan irade, bu tespitin en somut örneği. Yetmişli yıllar boyunca bir türlü sağlanamayan, yönetimde istikrarı öne alıp, marjinal olarak tanımladığı kesimleri parlamento dışına atmayı hedefleyen seçim barajları eliyle merkezin temsiline dayalı bir siyasal sistemi öne alıyordu. Bu çalışmada, Türk siyasi hayatında en çok tartışılan ve cumhuriyet tarihinin en uzun anayasası olma unvanını, 1924 Anayasasından almaya az bir zaman kalan 1982 Anayasasının mutfağı olan Danışma Meclisi’nin hukuki altyapısı, teşkili, çalışma düzeni ve üye profili üzerinde duruluyor.

Anahtar kelimeler: Türk Anayasaları, Danışma Meclisi, 12 Eylül Darbesi.

The Constituent Assembly in Turkish Political Life

Abstract: In Turkey, there exists a recurring habit of directing and shaping political life. The prejudice that actors and their dependents in various fractions of society can be shaped by means of normative arrangements tends to claim that after every upheaval problems can be resolved with a new constitutional system. The willpower designing the Constituton 1982 is the most concrete example of this. 1982 Constitution gave primacy to a political system based on the representation of center shooting for precluding fractions defined by it as marginal via electon thresholds so as to ensure stability which lacks during the seventies. This study tackles the judicial base, foundation, working principle and member profile of the Constituent Assembly which is on the factory floor of the most contradictory Constitution of Turkey, namely the 1982 Constitution and which is about to outlive the 1924 Constitution as the most long-lasting constitution.

Keywords: Turkey’s Constitutions, Constituent Assembly, 12 September Coup.

Cengiz Sunay
DOI: 10.29224/insanveinsan.485775
Yıl 6, Sayı 19, Kış 2019


Tam metin / Full text
(Türkçe)

[post-views]

6 Downloads


Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı-Gayriticari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Modern İşgücünde Psikolojik Sermayenin Realitesine Yönelik Bir Araştırma

H. Tezcan Uysal

Öz: Bu araştırmanın amacı; psikolojik sermayenin işgörenlerin çalışma psikolojisini pozitif yönde etkileyip etkilemediğini inceleyerek gerçek anlamda psikolojik sermayenin realitesini sınamak ve bu iki değişken arasında istatistiki bir bağ var ise psikolojik sermaye boyutlarının pozitif çalışma psikolojisi üzerindeki etki düzeylerini saptamaktır. Bu amaca bağlı olarak, Zonguldak’ta çalışan 134 işgörenden anket yöntemiyle veri elde edilmiştir. Gerçekleştirilen korelasyon analizi sonucunda; psikolojik sermaye ile pozitif çalışma psikolojisi arasında yüksek düzeyde ve pozitif yönde anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Çoklu regresyon analizi sonucunda; pozitif çalışma psikolojisindeki değişimin %59,8’ini psikolojik sermayedeki değişimin açıkladığı belirlenmiştir. Oluşturulan modele göre; çalışma psikolojisi üzerinde özyeterlilik boyutundaki 1 birimlik artışın 1.159 birim, psikolojik dayanıklılık boyutundaki 1 birimlik artışın 1.339 birim ve umutluluk boyutundaki 1 birimlik artışın ise 0.616 birimlik pozitif etkiye neden olduğu saptanmıştır. Ayrıca, çalışanlardaki psikolojik sermaye düzeyi ile pozitif çalışma psikolojisi düzeyinin artma ve azalma hareketlerindeki paralellik de dikkat çekmiştir.

Anahtar kelimeler: Psikolojik sermaye, Çalışma psikolojisi, Örgüt atmosferi.

A Research towards the Reality of Psychological Capital in Modern Workforce

Abstract: The purpose of this research is to examine the reality of the psychological capital in real terms by examining whether the psychological capital influences the work psychology of the worker positively and if there is a statistical link between these two variables, determine the effect of the psychological capital dimensions on the positive work psychology. Based on this purpose, data was collected from 134 workers employed in Zonguldak by survey method. As a result of the correlation analysis conducted, a positive relationship was determined between psychological capital and positive work psychology. After the multiple regression analysis, it was determined that the change in psychological capital explained 59.8% of the change in positive work psychology. According to the created model; it was determined that 1-unit increase in self-efficacy dimension on work psychology resulted in a positive effect of 1.159 units, 1-unit increase in psychological resilience dimension resulted in a positive effect of 1.339 units and 1-unit increase in hope dimension resulted in a positive effect of 0.616 units. In addition, the alignment between the level of psychological capital in employees and the increase and decrease movements of the level of positive work psychology also stood out.

Keywords: Psychological capital, Work psychology, Organizational atmosphere.

H. Tezcan Uysal
DOI: 10.29224/insanveinsan.485775
Yıl 6, Sayı 19, Kış 2019


Tam metin / Full text
(İngilizce)

[post-views]

10 Downloads


Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Alıntı-Gayriticari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Yeni Nesil Çizim

Öz: Çizim, son yıllarda güncel sanatın içinde ivme kazanmış, sıklıkla kullanılan bir form olarak dikkatleri üzerine çekmiştir. Bu sebeple, çizimin tüm dünyada yükselişe geçmesi ve çizim üzerine çalışan yeni nesil sanatçılarının üretimlerindeki çeşitlilikten yola çıkarak, dilimizde çizim için kullanılan tanımlamaların kısıtlayıcı yapısı ve yetersizliği üzerinden konu incelenmektedir. Çizim kelimesinin İngilizcedeki karşılığı olan “drawing” kelimesinin tanımı yapılarak, neden “çizim” kelimesinin tercih edildiği, Türkçe’deki tanımlamalarla karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada yer alan örnekler, “drawing” kelimesi ile yapılan tarama sonucunda ulaşılan çeşitliliği yansıtacak şekilde seçilmiş ve incelenmiştir. Örnekler çizim tanımının ve bakışının günümüzde nasıl farklılaştığını göstermektedir. Dolayısıyla, dilimizde çizim kelimesini karşılayacak çeşitli tanımlamaların bulunması fakat bu çeşitliliğin kavram kargaşasına yol açmış olması sebebiyle, desen, eskiz, etüd, taslak gibi her birinin birden çok anlamı bulunan kelimelerin, sanat alanında genel isminin çizim olması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Anahtar kelimeler: Çizim, Sanat, Yeni nesil, Postmodernizm.

New Generation Drawing

Abstract: In the latest years drawing has accelerated and stand out as a frequently used form through contemporary art scene. Because of that, when examined the rise of drawing globally and the variety of productions of the contemporary drawing artists, the words and definitions used for drawing in Turkish language are limited and insufficient. So that, the English word “drawing” is defined and explained why the word “çizim” has been chosen for the equivalent of the word drawing by comparing the Turkish definitions. Examples chosen for this work are chosen and examined to reflect the variety by scanning the word drawing. Examples shows how differentiated both the definition and the perspective of drawing. In conclusion, it is pointed out that in Turkish language there are multiple words that has multiple meanings used instead of drawing. Such as; pattern, sketch, study, draft. However, this variety of words are making ambiguity in the language. Instead of the use of these multiple words it has been suggested to use the word “çizim” on the fields of art.

Keywords: Drawing, Art, New generation, Postmodernism.

Sosyal Bilimsel Bir Disiplin Olma Sürecinde İletişim Bilimleri ve Felsefe İlişkisi

Öz: Sosyal bilimler içinde kendini özgün bir disiplin olarak geliştirme yönünde ilerleyen iletişim bilimleri, felsefe ile henüz doğru bir ilişki kuramamıştır. Fakat bu sorun, sosyal bilimlerde “olgu”nun tanımlanmasına ilişkin epistemolojik güçlükten gelen genel bir sorundur. Sosyal bilimlerdeki “pozitivist”, konvansiyonalist” ve “realist” epistemolojilere karşılık gelen “izleyici araştırmaları”, “söylem analizi” ve “eleştirel yaklaşım” gelenekleri, iletişim araştırmalarının felsefeyle ilişkisindeki farklı perspektifleri ifade eder. Makalemizde, kitle iletişim teorisinin bıraktığı mirasın, iletişim bilimcilere iletişim pratiği üzerine “karmaşık perspektifler” sunmakta olduğu ortaya konulmaktadır. Bu çeşitlilik içerisinde, kendini özgün bir disiplin olarak konumlandırma arzusundaki iletişim bilimlerinin onu felsefeyle yakın ilişkiye sokacak perspektifi benimsemek durumunda olduğu öne sürülmektedir. Bunun dayanağı olarak, sosyal bilimlerin kökensel olarak bir “sosyal olgu” bilimi değil, “sosyal oluş” bilimi olduğu gerçeğinden hareketle, olguların alanı olan iletişim biliminin ilkelerin alanı olan felsefe ile her zaman yakın ilişki içinde olması gerektiği söylenmektedir. Bu bağlamda, “realist” epistemoloji ve “eleştirel yaklaşım” önerilmektedir.

Anahtar kelimeler: İletişim bilimleri, Felsefe, Sosyal bilimler, Olgu, Epistemoloji.

The Relation Between Communication Sciences and Philosophy in Social Sciences in the Process of Becoming a Discipline

Abstract: Communication sciences proceeding as a distinctive discipline within the scope of social sciences was not able to establish a proper relationship with philosophy. However, this problem stems from the epistemological difficulty of defining “phenomenon” in social sciences. “Audience research”, “discourse analysis” and “critical approach” traditions corresponding to “positivist”, “conventionalist” and “realist” epistemologies in social sciences, express various perspectives in the relation between communication sciences and philosophy. Our article renders the idea that the inheritance of mass communication theory presents communication scientists with “complicated perspectives” on communication practices. Within this variety, it is asserted that communication sciences aspiring to position itself as a distinctive discipline is supposed to adopt a perspective making it establish a closer relationship with philosophy. Based on the fact that social sciences are not a science of “social facts” but of “social phenomenon”, it is asserted that communication sciences, being a scope of the phenomenon should always be in a close relationship with philosophy, being a scope of tenets. In this context, “realist epistemology” and “critical approach” are suggested.

Keywords: Communication sciences, Philosophy, Social sciences, Phenomenon, Epistemology.

Amartya Sen’in Adalet Düşüncesi ve Adaletsizlik Problemi için Tarafsız Gözlemci

Öz: Bu çalışmada Amartya Sen’in adalet düşüncesi ve adaletsizlik problemi için önermiş olduğu tarafsız gözlemci kavramını analiz edilmiştir. Amartya Sen’in adalet düşüncesini tam manasıyla açıklayabilmek için onun John Rawls’un adalet teorisi üzerine yaptığı eleştiri dikkate alınmalıdır. Sen’in adalet düşüncesi Rawls’un adalet teorisinin eleştirisi ve onun yerine sunulmuş yeni bir yaklaşım olarak görülebilir. Bu sebepten bu makalede Amartya Sen’in John Ralws eleştirisi açıklayıcı kılmaya çalıştım. Bunun dışında tarafsız gözlemci kavramı Amartya Sen’in adalet teorisini anlamak için önemli bir kavramdır. Adam Smith’in Theory of Moral Sentiment adlı eserinde ahlaki davranışlarımızn standartını belirleyen diye öne sürdüğü tarafısz gözlemci kavramını Amartya Sen Adam Smith’ten devralarak onu farklı bir bağlamda politik alandaki adalet problemine uyarlamaya çalışmıştır. Amartya Sen çalışmalarında tarafsız gözlemci fikrini adalet sorununa bir çözüm olarak öne sürer.

Anahtar kelimeler: Adalet, Tarafsız Gözlemci, Aşkınsal kurumsalcılık, Toplum sözleşmesi, Hakkaniyet.

Amartya Sen’s Idea of Justice and Impartial Spectator for the Question of Injustice

Abstract: In this study, it has been analyzed Amartya Sen’s idea of justice and his proposal “Impartial Spectator “for the question of injustice. In order understand Sen’s idea of justice, his critique on Rawls’ theory of justice should be considered. Sen’s idea of justice could be read as a critique of Rawls’ theory of justice as well as a suggestion of a new approach instead. For this reason, I will explicate Sen’s idea of justice through his critique on Rawls’ theory of justice. Apart from that, Impartial Spectator is important concept to understand Sen’s idea of justice. Adam Smith proposes the impartial spectator as the standard for moral behaviors in the Theory of Moral Sentiments”. Sen’s takes this notion and use it in the realm of politics for the question of justice. Sen comes up with the idea of “impartial spectator” as a solution for the question of justice in his works.

Keywords: Justice, Impartial Spectator, Transcendental institutionalism, Social contract, Fairness.

İktidar Aracı Olarak Seyir Amaçlı (Aleni) Fiziksel Anatomiden Sosyal Anatomiye: İnsan Bedeni Üzerinden İktidarın Form Değiştiren Hikâyesi

Öz: Bu çalışmanın amacı, Foucault’un iktidar olgusuna ilişkin açıklamalarından hareketle bireylerin disipline edilerek itaatkâr bir varlığa dönüştürülmelerinde fiziksel ve sosyal aleni anatominin nasıl rol oynadıklarının izini sürmektir. Bu çerçevede, çalışmada, iktidar mekanizmalarının insanları itaatkâr birer varlığa dönüştüren zihinsel arka planı hangi insani duygular üzerinden inşa ettiği sorusuna cevap aranmıştır. Cevap aranan bir diğer soru da kendini gizleme zorunluluğunda olan iktidarın, anatominin farklı biçimleri üzerinden sağlamış olduğu hükmetme esnasında kendisini gizlemeyi nasıl başardığıdır. Çalışmadaki veriler dokuz psikiyatrist hekimle yapılan mülakatlar aracılığıyla toplanmıştır. Mülakatlar sonucunda elde edilen veriler fiziksel aleni anatominin korku ve utanç, sosyal aleni anatominin ise beğenilme, popüler olma, dışlanma ve hor görülme şeklindeki zihinsel karşılıkları üzerinden işleyen etkin iktidar araçları olarak önemli işlevler üstlendiklerine işaret etmektedir. Diğer bir bulgu da, bilimin iktidarın kendini gizlemede etkin bir rol oynadığına ve sosyal aleni anatomiyle iktidarın, hem bireye yönelik hükmetme alanının genişlediği hem de kendisini gizleme konusunda daha mahir bir beceriye ulaştığı yönündedir.

Anahtar kelimeler: İktidar, Foucault, Fiziksel aleni anatomi, Fiziksel sosyal anatomi.

As A Power from (Open) Physical Anatomy to Social Anatomy: The Form-Changing Story of the Power on the Human Body

Abstract: In the context of Foucault’s statement about power, the aim of this research is to trace how the physical and social anatomy play a role in transforming people into obedient persons. In this framework, it is focused on the question of which human emotions that power mechanisms have built mental background turn people into obedience. Another focal point of this research is to consider how the power in need of concealing itself can achieve its goal of concealing itself successfully. The data were collected through interviews with nine psychiatrist. The data indicate that “physical anatomy” through fear and embarrasment, “social anatomy” through favour, popularity and exlusion feellings have important functions as effective instruments of power. Another finding is that science plays an active role in concealing itself and that by social anatomy, power is both augmenting the domain of individual domination and achieving a more subtle skill in concealing itself.

Keywords: Social Power, Foucault, Physical Anatomy, Social anatomy.

Temsilde Adalet ve Yönetimde İstikrar İlkeleri Çerçevesinde Türkiye’de Ülke Seçim Barajı Uygulaması

Öz: 1982 Anayasası’nın 67. maddesine göre seçim kanunlarının “temsilde adalet” ve “yönetimde istikrar” ilkelerini bağdaştıracak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Bu iki ilke ters yönde işlemektedir. Bu nedenle seçim sistemleri bu ilkelerden birisini öncelemekte, diğer ilkeden ise taviz vermektedir. Bu çalışmada öncelikle ülke seçim barajı uygulaması ile hangi amaçlara ulaşılmak istendiği, bu amaçların hangi ölçüde gerçekleştiği üzerinde durulmuş ve temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkeleri incelenmiştir. Sonrasında 2017 referandumu ile kabul edilen anayasa değişikliğinin seçim sisteminin bu iki işlevine nasıl etki edeceği ve %10’luk seçim barajının temsilde adaletin sağlanmasına katkı sağlayıp sağlamayacağı sorusuna cevap aranmıştır. Ayrıca çalışma kapsamında 24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde kabul edilen seçim ittifaklarının seçim barajı üzerinde nasıl bir etki doğurduğu incelenmiştir. Çalışmada seçim barajı ile ulaşılmak istenen amaçlara büyük ölçüde ulaşılamadığı, temsil adaletinin sağlanamamasının seçmenlerin iradesinin yasama faaliyetlerine yansıması bakımından olumsuz etkileri olduğu ve seçim ittifaklarının ülke seçim barajını fiilen ortadan kaldırma potansiyeline sahip olduğu tespit edilmiştir.

Anahtar kelimeler: Seçim sistemleri, Temsilde adalet, Yönetimde istikrar, Seçim barajı.

Electoral Threshold Implementation in Turkey within the Framework of Two Principles: Justice in Representation and Stability in Governing

Abstract: According to Article 67 of the 1982 Constitution, the election laws must be regulated in a manner that accommodates the principles of justice in representation and stability in administration. These principles work in the opposite direction. Therefore, electoral systems have preferred one of these two principles while the other compromises from the first. First of all, goals of election threshold implementation and to what extent these goals are achieved will be dwelled on this article. Then the constitutional amendment in the referendum held on 2017 how would affect these two functions, and whether the 10% electoral threshold would contribute to ensuring justice in representation are evaluated. It also examines the election alliances, which were adopted before the 24 June 2018 elections, how had an impact on the election threshold. It is concluded that the goals wanted with the election threshold are not fulfilled to a great extent and that the lack of the representation justice has negative effects on the voting activities of the voters and the election alliances have the potential to lift the election threshold.

Keywords: Electoral systems, Justice in representation, Stability in administration, Election threshold.